Kitap ismi: Körlük
Yazar ismi: Jose Saramago
Sayfa sayısı: 340
Yayınevi: Can Yayınları
Puanım: 9/10
Spoiler olabilir
Çocuk
en arka sıraya arkadaşının yanına oturdu. Hoca geldi ve ders başladı. Tahtaya
bir şey yazıyordu ama çocuk ne yazdığını göremiyordu. Arkadaşına döndü. Sen
görüyor musun, diye sordu. Evet görüyorum, deyince çocuk ağlamaya başladı. Kör
olmuştu. İşte o çocuk bendim.
Şuan 7
numara gözlük takan biri olarak herhalde körlerden sonra bu kitabı anlayan en
iyi kişi benimdir diye düşünüyorum. Bundan 500 yıl önce yaşasaydım hele
muhtemelen körler kadar bu kitabı anlayabilecektim. Tabi anlayabildim desem de şuan
ne yazacağımı hala düşünmekteyim. Nereden başlasak acaba? Kör olmak, yazarın
üslubu, kaos, Arifin mençistıra attığı gol… Neyse yahu başlayalım artık.
Kitaba
ilk başladığımda vay uzun süredir böyle beni içine çeken bir kitap okumuyordum
desem de araya giren 1-2 kitapla okuma süreci bir hayli uzadı. Kitabı 3 yıldır
kullandığım e-kitap okuyucumdan okudum. Para verirse ismini söyleyip burada
reklamını yaparım. :)
Bu
zamana kadar dünyanın sonunun gelmesiyle ilgili yapılan film, dizi, kitap olsun
izlemeyi ve okumayı sevdiğim için bu kitapta hayli hoşuma gitti. Hatta bu kitapta
dünyanın sonunun gelmesi öyle zombiler gibi fantastik öğelerle olmuyor. İnsanın
5 duyu organından bana göre en önemlisi olan görme yetisinin yavaş yavaş her
insanda kaybolmasıyla oluyor. Zengin, fakir, güzel, çirkin kimseyi dinlemeden
her insan beyaz körlüğe kavuşuyor. Yazar bu durumu kimsenin ismini vermeyerek
çok iyi göstermiş. İsimler hiç önemli değil, aynı gemideyiz ve sen de bu beyaz
körlükten kaçamayacaksın diyor.
İnsan
özünde kötüdür savım bu kitapta da tekrardan desteklenmiş oluyor. İlk kör
olanlar hükümet tarafından apar topar bir akıl hastanesine kapatılıyor. Burada
karantina altına alınan körlere su ve yiyecek yardımı yapmak dışında hiçbir şey
yapılmıyor. Yaptırım ögesi yok. Gücü hangi kör alırsa o istediğini yapabilir.
Tabi aralarında bir tane gözleri gören bir kadın var. Körler ülkesinde normalde şaşılar kral olması gerekse de bu
ablamız şaşı olmadığı için kral olamıyor. Bu durum biraz mantıksız. Özellikle
bir grup kör erkek karantina bölgesini hakimiyet altına alıyor ve bundan sonra
bu körler işin cılkını çıkarıyorlar ve içlerindeki id duygusuyla hareket etmeye
başladıkları sırada kendilerine kadın istiyorlar ve diğer körler aç kalmamak
uğruna mecbur kendi içlerinden gönüllü kadınları göndermek zorunda kalıyorlar
ve bu kadınların içinde gözü gören kadın da var. Açıkçası gözü gören kadın,
karşı tarafın elinde tabanca da olsa bu duruma el atabilir. Karşı taraf
görmüyor. Çok rahatlıkla ellerindeki tabancayı alabilir ama böyle bir şey
yapmayıp bu duruma boyun eğiyor. Aynı durumu ben yaşasam öleceğimi bilsem bile
engel olabilirdim. Tabi böyle bir durumla karşılaşmadan burada böyle ahkam
kesmek de kolay. Başa gelmeden insan anlayamıyor. Tabi ablamız da ikinci boyun
eğişte artık yeter deyip elindeki makası saplıyor körlerin ağasına.
Bir isteğe uyulmadığı takdirde
bir kötülük bekleniyorsa buna buyruk denir. Bu kötülüğe de yaptırım deniyor. Her
bir yasa ya da kural bir buyruktur. John Austin’e göre yaptırımla desteklenmiş
yasa gerçek bir yasa oluyor. Demek ki Austin’e göre bu deliler hastanesinde ufaktan
ne kadar kötü de olsa gerçek yasalar
oluşmaya başlıyor ta ki kör olmayan ablamızın bu işe dur demesine kadar.
Buradan
görüyoruz ki sadece otoritenin olması da yetmiyor. Meşru bir otorite olması
şart ve bu otoritenin buyrukları ve yaptırımları hakkaniyetli olsun ki insanlar
düzen içinde yaşayabilsin. Tabi hiç otorite olmamasındansa en kötü otoritenin
olması gerektiği tezi ne kadar tartışmaya açık olsa da hiç otoritenin olmadığı
bir yerde en iyi diyebileceğimiz insan bile yaptırımın olmamasından ötürü
yapmaması gereken bazı şeyleri vicdanına inandırıp yapabilir. Neyse bu konuda
daha fazla yazarsam çelişkiye düşeceğimi düşündüğüm için geçiyorum.
Kahramanlarımız
körlük salgını her yere yayıldığı zamanda deliler hastanesinden çıkıyorlar ve
görüyorlar ki insanlık her manada kör olmuş. Görme yetisi gitmesiyle insanlar
acınacak hale gelmiş. Burada biraz mantıksız yerler buldum. Bana göre ne kadar
insan yaşama içgüdüsüyle dolu olsa da kör olduktan sonra etrafından yardım
almazsa ne kadar çabalasa da ölmesi gerekir. En basitinden bir marketi
yağmalarken görmediği için keskin bir şey bir yerine saplanır ve kanı durdurana
kadar oracıkta ölür. Ya da etrafın aşırı
pis olmasından mikrop kapar. İyi beslenememekten ötürü güçsüz düşer ölür. Valla
kitapta maşallah baya insan hala yaşıyordu. Başka bir saçmalık da dünya bitmiş
hala kahramanlarımız evlerini aramakla meşgul. Yahu hayat bitmiş, neyin evi.
Artık hiçbir mal kimsenin değil. Bulduğun eve gir işte. Bir de bir kahramanımız
gidiyor kendi evine de evinde tanımadığı kişiler ortaya çıkıyor. Bu kişiler
medenice isterseniz kira verebiliriz gibi konuşuyor. Yahu git karşı dairede
otur o zaman bu neyin şovu. Kör birinin yiyecek için evden çıkıp daha sonra
aynı evi bulabilmesi de ayrı bir tezat gibi. Tabi bunları es geçmek gerek. Ne
de olsa biz kurgudan çok bizi anlatılmak istenenlere bakmamız gerek.
Saramago
bu kitabın aklına nasıl geldiğini şu cümlelerle belirtmiş:
“Bu körlük fikrinin ortaya çıkışı çok basit aslında. Bir
lokantada oturuyordum, ne yiyeceğime karar vermiştim ve bekliyordum. Bir anda
kafamda bir soru oluştu: Ya hepimiz kör olsaydık, dedim. Hemen kendi kendime
cevabı da buldum, zaten körüz dedim. O roman öyle doğdu. Hepimiz körmüşüz,
sağduyumuz kalmamış gibi davranıyoruz.”
Yazarın
sadece virgül ve nokta kullanmasından bahsetmeme gerek yok herhalde. Herkes
biliyordur bu durumu. Bu duruma nötrüm. İyi mi yapmış kötü mü yapmış net bir
şey diyemiyorum.
Komplo teorisi
7 milyar insan bu dünyaya fazla başkanım, Ne yapalım,
Öldürelim, Biz öldürecek kadar kötü insan mıyız bir süre görme yetilerini
ellerinden alalım onlar kendileri halleder kalan sağlar da bizimdir.
Her gözlüklü insana yapılan klişeleşmiş şaka:
-Aga sen şimdi gözlüğü çıkarınca göremiyor musun? Çıkar
bir. Bu kaç? Eliyle iki yapmıştır. Bilirsin.
Bu kaç? Hareket yapmıştır. Kahkaha atılır. Son
Şimdilik incelemenin sonu. Canım isterse biraz daha yazarım.
Yazarın Bilinmeyen Adanın Öyküsü isimli kitabına yazdığım incelemeyi buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.Blogumun instagram hesabını takip etmek istersen buraya tıklayabilirsin.
0 Yorumlar