İnsancıklar
Yazar:Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Sayfa Sayısı:175 Puanım:9/10
23 ŞubatÇok sevgili blogumu ziyaret edip şuan bu yazıyı okuyan dostlarım,
Geçen hafta elime Dostoyevski’nin daha 17 yaşında yazmış olduğu ilk kitabı geçti. Aldım okudum, ama keşke okumaz olaydım anacığım*. Kitabı bitirdikten sonra aklıma şu soru takıldı. İnsan ne için yaşar ve çalışır? Hiç bunu düşündünüz mü? İnsan öncelik temel ihtiyaçlarını giderebilmek ve daha sonra da daha iyi yaşayabilmek için çalışır. Bunlar için çoğu insan her gün saatlerce işlerinde tüm sıkıntılara katlanır. Ama bir de düşünün her gün sabahtan akşama kadar çalışıyorsunuz. Ama ne yediğiniz yemek belli, ne de kalacağınız yer düzgün? Böyle bir durumda insan nasıl katlanabilir o işe, o hayata? İşte Dostoyevski daha üniversite yıllarında yazdığı bu ilk kitabında karın tokluğuna bile çalıştırılmayan insanlara dikkat çekmek istemiş. Bunu da genç bir kızla yaşlı bir adamın mektuplaşmalarıyla başarılı bir şekilde göstermiş. Kitapta okuduğum neredeyse tüm mektuplarda konu hep belli: Fakirlik. Okurken hep böyle hayat mı olur yahu diyorsunuz. Sen çalış çalış ama akşam içeceğin çayın hesabını yapmak zorunda kal. Olmaz, olamaz yahu! Bu insan çıkıp arkadaşlarıyla bir tiyatroya gitmeyi ya da Puşkin’in tüm külliyatını alıp okumayı hak etmiyor mu? Hak ediyor efendim, hem de Petersburg’un öbür yakasında oturan zenginlerden daha fazla hak ediyor. Ama işte bu insanlar bu hak ettiklerini alamadan unutulup gidiyorlar. Dostoyevski de bu fakir hayatın bizzat içinden geldiği için Petersburg’un fakir mahallerindeki bir köşedeki küçük evinde tüm her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatmış. Kitaptaki en beğendiğim yerde Dosto’nun hocası Gogol’un yazmış olduğu Palto kitabına göndermede bulunmasıydı. Kitaptaki yaşlı memur, Palto kitabını okuduktan sonra Gogol’a sitem ediyordu milletin bu kitaplar yüzünden kendisi gibi memurları sokakta parmakla gösterebildikleri için. Burayı ilk okurken tam anlayamamıştım ama hemen Palto kitabını da okudum efendim ve tekrar geri döndüğümde daha iyi idrak edebilmiştim.
Kitaptaki tek eleştirebileceğim nokta ise kitabın başlarındaki mektuplar olabilir. Başta da belirttiğim gibi yaşlı bir memurla, genç bir kız mektuplaşıyor. İlk mektupları okurken hep tek kişinin ağzından mektuplar çıkmış gibi hissettim. Dostoyevski konuşan bu iki kişinin üsluplarını değiştirseydi daha hoş olabilirdi. Tabi bu durum kitabın ilerleyen sayfalarında kalkar gibi oldu, ya da ben alıştım. Neyse anacığım fazla uzatmışım incelememi. Hadi sağlıcakla kal yazmayı da unutma! Bak kızıyorum ama hep geciktiriyorsun incelemelerini zaten. Ne olur yani okuduktan hemen sonra hemen yazsan!
Değerli dostunuz Ahmed Yasir Orman
Not: Bu kitapla birlikte ben de artık Dosto’cu oldum efendim. Neyse neyse artık bitirmem lazım. Kağıdın da sonuna geldim başka kağıdım da yok şimdi. Bir dahaki incelememde de Palto’yu anlatırım belki sana. Ah şimdiden heyecanlandım sıradaki incelemem için de. Kendine iyi bak. Geceleri yatmadan önce kitap okumayı da ihma...
*Anacığım kelimesi bir sevgi kelimesi olarak kullanılmış
kitapta. Orijinal dilinde nasıldır bilmiyorum tabi.
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski,
İnsancıklar’ı tamamlayınca ilk olarak dostu Grigoriç’e okutur. O da bu eseri o
zaman ünlü şairlerinden Nekrasov’a verir. Nekrasov, kitabı çok beğenir ve
sabahın dördü olmasına rağmen hiç beklemeden Dostoyevski’ye düşüncelerini
söylemek için evden çıkar. Nekrasov, daha sonraki günse eserin müsveddelerini eleştirmen
Belinski’ye götürür ve ona yeni bir Gogol’ün doğduğunu söyler. “Galiba sizde
Gogol’lar mantar gibi yerden fışkırıyor.” diyen Belinski, romanı kısa sürede
okur ve roman hakkında şunları yazar:
“İki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum. Yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum, kimdir, neye benzer bilmiyorum ama bu roman Rusya`da hayatın sınırlarını öyle kahramanlara veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi… Rusya yeni bir Gogol kazandı. Eserin yazarı Gogol’ü de geçecek, dehası sayesinde, eserleriyle şimdiki ve bundan önceki bütün edebiyatı gölgede bırakacak!” deyiverir. Bundan sonra da Dostoyevski daha bu ilk kitabıyla hızla ünlenir ve kitabı Rusya’da çok satılan kitaplar arasına girer.
“İki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum. Yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum, kimdir, neye benzer bilmiyorum ama bu roman Rusya`da hayatın sınırlarını öyle kahramanlara veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi… Rusya yeni bir Gogol kazandı. Eserin yazarı Gogol’ü de geçecek, dehası sayesinde, eserleriyle şimdiki ve bundan önceki bütün edebiyatı gölgede bırakacak!” deyiverir. Bundan sonra da Dostoyevski daha bu ilk kitabıyla hızla ünlenir ve kitabı Rusya’da çok satılan kitaplar arasına girer.
Dostoyevski'nin hayatını ayrıntılı bir şekilde öğrenmek istiyorsanız Ataol Behramoğlu'nun anlatımıyla Kentler ve Gölgeler adlı programın şu bölümünü izleyebilirsiniz:
Blogumun instagram hesabını takip etmek istersen buraya tıklayabilirsin.
4 Yorumlar
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilMerhaba ismini bilmediğim arkadaşım. Bu kitabı ne kadar birlikte okuyamasak da arkadaşlarla okumaya karar vermiştik. Aynı yayınevinden okuyalım diye karar alınca da İletişim yayınları'nı seçtik. İletişim Yayınları başka bir adını hatırlamadığım yayıneviyle karşılaştırma şansım olmuştu. İletişim yayınları daha iyi olduğu için bu yayınevini size önerebilirim. Can Yayınları'nın baskısını görmedim ama Can Yayınları da genel olarak iyi bir yayınevi olduğu için Can Yayınları'ndan okumanız bir sıkıntı teşkil etmeyecektir.
SilYanlışlıkla yorumu sildim artık hayırlısı.
SilTeşekkürler süpermen.
YanıtlaSil