Böyle
bir konuda yazı yazma ihtiyacı hissetmemin sebebi son zamanlarda hala Pokemon Go oynamamdan ötürü iki
ay önce pokemon oynayan tayfanın “Pokemon mu kaldı ya” diyerek ağızlarını
yayarak benim pokemon oynamama tepki göstermeleri oldu. Bildiğiniz üzere temmuz
ayında bir anda dünya gündemine oturmuştu pokemon. Oyunu ilk telefonuma
yüklediğimde bu yeni oyunun popüler olduğunu bilmeden bir gün boyunca ortalıkta
pokemon avlamıştım. Ardından hızlı bir şekilde herkesin telefonunda bu oyun
gözükmeye başladı. Üstelik daha play store’a bile gelmemişken ülkemizde bu
kadar popülerleşmesi bana baya ilginç gelmişti. Bir anda play store dışında
hayatında telefonuna bir şey indirmemiş insanlar bu duydukları oyunu oynamak
istediler ama bu sefer akıllı telefonlarından iki tıkla indiremeyeceklerdi. Bu
tık sayısı üçe dörde çıkıp daha fazla efor sarf edeceklerdi. İşte bu
zorluklara(!) rağmen insanların bu oyunu telefonlarına indirmelerini takdir
ediyorum. Neyse lafı uzatmadan konumuza dönerim. Ardından her yerde insanlar
pokemon konuşmaya başladı. Haberler de bile takım elbiseli oyunlardan bihaber
olan insanlar bu oyunu tartıştılar. Hatta hayatında hiç oyun oynamamış sunucu
ablamız “Pikaçu yakalayan oyunu mu kazanıyor?” diye cahilce sorular sorarken
oyuna laf etmekten korktu. Neden mi? Çünkü artık pokemon bir oyun olmaktan
çıkmış ve popüler kültürün bir öğesi haline gelmişti. Sistem robotlaşmış
insanlar istediği için popüler kültüre laf edemezdiniz. Laf ettiğiniz anda halk
tarafından hunharca linç edilebilirdiniz. İşte böyle bir iki ay geçirdikten
sonra popüler kültürün esiri olmuş insanlar bu oyundan sıkılmaya başladılar.
Aslında çoğu baştan beri sevmemişti. Sadece oyun popüler oldu diye
oynamışlardı. Tek istedikleri popüler kültürle iç içe olabilmekti. İşte bunu
yaparken bir fabrikadan çıkan robottan farkları kalmadı. Artık kendi
istedikleriyle bir şey yapamıyorlardı. Birisi beyinlerine kodu yazıyordu ve
onlarda harfi harfine bu kodlara uyuyordu. En popüler kitabı oku, en popüler
sosyal medya hesabını kullan, en popüler telefonu kullan… Bu böyle uzayıp
gidiyordu.
Bir de sosyolojide karşımıza
çıkan eknosanterizm kavramı popüler kültürle karşımıza çıkıyordu. Bir şey
eskimişse ve artık kullanmıyorsan hunharca eleştir. İnstagram mı popüler oldu,
hemen Facebook’u “Yaşlılar burayı bastı” gibi laflarla eleştirip hızla ayrıl ve
süper ötesi İnstagram’da hiç değişmeyen görüntünü arkada oturduğun kafeleri
değiştirerek çekinip ve altına yapmacık bir iki cümleyle dünyanın en önemli
şeyi olan like’ı (!) almak için bekle. Az like alıyon diye de hiç üzülme. Hemen açıl, dans et ya da lüks bir otomobilin önünde çekin ve gelsin daha fazla
like. Hatta bu fotoğrafları çekerken de 2357 taksitle aldığın iphone 7’i
Amerika’dan getirttiğini çok iğreti durmadan söylemesini bil. Ardından popüler
diye Kürk Mantolu Madonna’yı okuduğunu bütün dünyaya duyur. Duyururken de
istersen yanına kahve koy istersen de kitabın yanına kahve koyanları eleştir.
Aman he sakın durumun saçma olduğundan dolayı eleştirme. Unutma popüler kültür
eleştirmene izin vermezse asla eleştiremezsin.
İşte böyle aptal bir sorunla
dünyamız yüz yüzeydi. İnsanlar sahte dünyaların içinde hapsolmuş bir şekilde
hayatlarının yavaş yavaş yok olmasına ses etmek yerine bu durumdan memnun
oluyorlarmış gibi tavırlar sergiliyorlardı. İşte bu durumdaki insanlar da benim
neden Pokemon Go’yu hala oynadığımı çözemeyeceklerdi. Oyunu oynayanların çoğu
bıraktıysa bırakmıştı. Bu durum benim de oynamama engel değildi. İlk gün de
sadece bu oyunu oynarken eğlenip mutlu olduğum için oynamıştım. Aynı şekil bugün
de yağmurun altında bisikletle kilometrelerce yol yapmamın sebebi oyunu
oynarken mutlu olmamdı. İşte tüm olay burada bitiyordu. Bir şeyi yaparken mutlu
oluyorsan niye sahte hayatların içine giresin ki boş yere? Şu hayatta kendin ol
yeter. Bir kitabı okuyorsan o kitabın sana kattıklarına ya da senin o kitaptan
alacağın hazza bak. Sırf en çok okunanlar listesinde diye alma. Ya da sadece
popüler olmak için gelecekte pişman olacağın Youtube kanalları ya da blog
sayfaları açma. Böyle durumlarda popüler olmanın yanında oturup bir düşün. Bu
çektiğim videoyu izleyen ya da bu yazıyı okuyan insana ben ne kattım diye
düşün. Eğer ki karşı tarafa içi boş bir şey sunacaksan hiç bulaşma bu işe.
Bulaşsan da popülerliğinin baki kalmayacağını unutma. Unutma hala Dostoyevski’yi,
Charles Dickens’i hatırlıyorsak bunun altında bir sebep var. Ya da bugün
karşımıza çıkan Kahraman Tazeoğlu gibi yazarların bundan 20 yıl sonra yok
olacaklarının da bir sebebi var. Popüler kültüre kapılırsan oracıkta yok olup
gideceğini aklının bir köşesine sok ki kendin gibi yaşamasını öğrenebilesin.
Aman he iki like alacağım diye de
iki günlük yeni arkadaşınla fotoğraf çektirip altına da kardeşliğin,
arkadaşlığın öneminden bahseden bir cümle yazma. Yemezler. Önce o telefondan
başını kaldır ve karşındakiyle iki sohbet et de yazdıklarının biraz olsun
gerçekçilik payı olsun. Kısaca kardeşliği sosyal medyadaki bir fotoğrafta değil
amcaların dolu olduğu kahvede tavla atıp çay içtiğin arkadaşında ara. Böyle yap
ki öldükten sonra sosyal medyadaki sayfana yapmacık şeyler yazan değil senin
bedenini yıkayabilecek gerçek bir arkadaş kazan.
Bu yazı böyle uzar da gider.
Umarım buraya kadar okumuş arkadaşlara bir farkındalık yaratabilmiş olabilirim.
Son olarak bir kez daha diyeyim kendiniz gibi olun ki popüler kültürün kölesi
olmayın!
Bir şey daha diyeceğim. Bu
pokemonu herkes bıraktıysa kim benim pokemonlarımı Gym’lerden indiriyor yahu?
Blogumun instagram hesabını takip etmek istersen buraya tıklayabilirsin.
0 Yorumlar