Dün akşam Ahmet Ümit Bursa’mıza teşrif etti. Kendisinin
sadece Şeytan Ayrıntıda Gizlidir kitabını okumuştum ve iki kitabını da yarım
bırakmıştım. Yani anlayacağınız beni pek saran bir yazar olmamıştı ama daha
önce Ntv’de izlediğim Önce Söz Vardı programında İskender Pala ve Mario Levi ile yaptığı sohbetleri
çok hoşuma gittiğinden Bursa Nazım Hikmet Kültürevi’ndeki söyleşisinin çok
eğlenceli geçeceğini tahmin ederek gittim salona. Binaya girdiğim de Nazım
Hikmet temalı bir serginin açılışı için konuşma yapılıyordu ve bu konuşmalar
Ahmet Ümit salonda konuşma yaparken de devam etti. Üstelik konuşmaların sesleri
salonun içine de geliyordu. Açıkçası bu durum biraz Ahmet Ümit’e yani bir
yazara yapılmış saygısızlık olarak gördüm. Niye aynı saate aynı binada iki tane
etkinlik koyarsın ki! Sergiyi bir gün geç açsan tüm serginin büyüsü mü
bozulacak! Eminim benim gibi bu durumdan rahatsız olan çok okur arkadaş
olmuştur salonda. Neyse biz konuyu farklı yerlere çekmeden tekrar dönelim Ahmet
Ümit’in söyleşisine.
Ahmet
Ümit’e soruları soran kişi kendi editörüydü. Sağolsun Ahmet Ümit öyle bir
konuştu ki Editörün pek sorularla programın akışını yönlendirmesine gerek
kalmadı. Ahmet Ümit 75 dakika boyunca zamanın akışını adeta unutturdu bizlere.
Bir 75 dakika daha konuşsa gene aynı zevkle dinlerdim. İşte bu kadar akıcı ve
eğlenceli bir sohbet oldu. Normalde her yazardan bu kadar akıcı konuşmasını
bekleyemezsiniz. Hatta her yazar çok da iyi konuşur gibi bir şey yoktur.
Konuşmak ve yazmak insana verilebilecek iki farklı yetenektir. İşte Ahmet Ümit’e
bu iki yetenekte verilmişti.
Konuşmasında
ülkemizin şehirlerinden bahsederken romanlarında şehirleri nasıl ele aldığından
bahsetti. Karakterlerini nasıl ortaya çıkarttığını da anlatınca kitaplarını
yazarken ne kadar titiz bir şekilde çalıştığını tüm salonca anlamış olduk.
Romanlarındaki realistliği korumak için romanlarında bahsettiği şehirlerin
sokaklarında gezinen Ahmet Ümit sanki bir köy kahvesinde hikayeler anlatan halk
hikayecisi edasıyla kendi gençliğini ilk defa kendi ağzından dinlemek de ayrı
bir zevkti.
Ara ara
da dünyamızın sistemine eleştirmeden duramadı. Tarihi şehirlerimizin dokusu
yüksek katlı binalarla zedelendiğini ve bu tarz durumlara bir dur denmesi
gerektiğini söyledi. Hak vermemek elde değildi Ahmet Ümit’e. Bin tane metropol
inşa edebilirdin ama bir Bursa tekrar ortaya çıkartmak imkansız gibi bir
şeydir. Ahmet Ümit konuşmasının bir yerinde de “Dünyanın onca yerinde bu kadar
insan ölürken bu durumlara seyirci kalan kişi katidir.” gibi bir ibare
kullanınca da rahat bir yaşam sürüp kültürel seviyelerini tatmin etmek için bir
akşam Ahmet Ümit’in söyleşisine gelen salondan alkış tufanı koptu. Bu sırada da
Ahmet Ümit sosyal medya hakkında görüşlerini anlattı. Bu görüşlerinde Ahmet
Ümit’le ters düştük ne yazık ki. Ahmet Ümit sesimizi sosyal medya’da yükseltip
bu dünyadaki zulme bir dur denmesi gerektiğini söylüyordu. Ben ise bu tarz
durumların sadece vicdan rahatlatmaktan başka bir şey olmadığını düşünüyorum.
Sıcacık evinden elindeki İphone ile Twitter’dan Halep’teki olayları lanetlemek
açıkçası bana pek fazla samimi gelmiyor. Tabi hiç yoktan iyidir diyerekten bu
tarz olayların da bir nebze olsun olumlu yanlarının da olduğunu düşünüyorum.
Bana göre insanın kendi yetenekleri doğrultusunda çevresindeki insanlara
yardımcı olarak bile bu dünya baya bir düzene girecek. Neyse yahu, sosyolojik
tespitler kasmaya gerek yok. Gene biz dönelim Ahmet Ümit’e.
Söyleşinin
içinde hissettiğim sıcaklıkla Ahmet Ümit’ten Beyoğlu Rapsodisi’ni okumaya karar
verdim. Ne de olsa bu kadar güzel bir şöylesi yapan kişinin bir kitabını açıp
okumak gerek. Son olarak eğer sizin
şehrinize de söyleşi yapmaya gelirse Ahmet Ümit mutlaka gidin. Keyifli vakit
geçireceksiniz.
Yazımın
sonunda biraz da salon adabından bahsetmek isterim. Bir tiyatroya ya da bir
söyleşiye gidildiğinde açılıp telefonla konuşulmaz ya da sahnede söylenen komik
bir söz sesli bir şekilde tekrarlanmaz. Edebinle gülünür yeter. Mübarek sağ tarafımdan bir bayan iki
defa açıp telefonla konuştu söyleşi boyunca. Arkamızda oturan bir kız grubu da
Ahmet Ümit’in her esprisini gülerken tekrarladı, “Ay çok tatlı ya” gibi sesli
bir şekilde yorumlar da yaptılar. Lütfen bu tarz hanzo hareketler yapmayın
edepli olun, adam olun. Neyse yahu, çok şey etmemek gerek. Herkese bol okumalı
günler dilerim.
Blogumun instagram hesabını takip etmek istersen buraya tıklayabilirsin.
0 Yorumlar