(Bu yazıyı Dr Ögr. üyesi ZUHAL YILDIRIM hocanın Uluslararası Mali Sorunlar isimli Yüksek Lisans dersinde anlatmış olduğum "Uluslararası Çifte Vergilendirme" isimli sunumun anlatımıdır. Akademik olarak bir değeri yoktur.)
Bugünkü anlatacağım konu Uluslararası çifte vergilendirme
konusu olacak. Bundan sonra kısaca UÇV olarak belirteceğim bu kavramı teoriye
boğulmadan önce basit bir dille anlatayım.
Mehmet
isimli bir Bursada yaşayan bir Türk vatandaşı olsun. Mehmet’in elinde yüklü bir
sermayesi var ve bu parayla bir şeyler yapmak istiyor. Bu sırada Berlin’de
oturan akrabası arıyor ve Mehmet’e diyor ki “gel buraya bir dönerci dükkanı aç.
Çok güzel paralar kazanırsın.” Bu fikir Mehmet’in çok hoşuna gidiyor ve atlıyor
uçağa gidiyor Berlin’e. Orada bir dönerci dükkanı açıyor. İşleri iyi giderken
ama o dan ne! Almanya başına dikiliyor ve ülkemizde bir gelir elde ettiğin bize
bir Gelir vergisi vermelisin diyor. Mehmet biraz üzülüyor ama bu yükümlülüğün
kazancını çok da etkilemeyeceğini düşünüp işine devam ediyor. Ama bir kere daha
o da ne! Türkiye Mehmet’in başına dikiliyor ve “Benim vatanaşımsın. Bana da
vergi vermelisin” diyor. Mehmet tabi üzgün ne yapacağını bilemiyor. İki defa
vergilendirmek kendisini aşırı bir yük bindirdiği için dükkanı kapatıyor ve
Türkiye’ye geri dönüyor. Bu olayda ne Mehmet kazanıyor ne Almanya ne de Türkiye
kazanıyor. Hepsinin eli bomboş kalıyor. İşte bu duruma da UÇV sorunu deniyor.
UÇV tanımları
Şimdi UÇV’nin tanımlarına bakalım. Yusuf Karakoç’un 2014
baskı Vergi hukuku kitabındaki tanım:
Uluslararası çifte
vergilendirme, bir veya daha fazla vergi yükümlüsünün farklı ülkeler için aynı
konu üzerinden vergi borçlusu konumunda bulunması olarak tanımlanmaktadır.
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın tanımı ise şöyledir:
Çifte vergilendirme,
vergiye tabi bir gelirin birden fazla ülkede vergi konusu olması,
aynı gelirin hem elde edildiği ülkede hem de geliri elde edenin mukim
(yerleşik) olduğu yerde vergilendirilmesidir.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yapmış
olduğu tanım ise şöyledir:
İki veya daha fazla
devletin, aynı vergi yükümlüsünü , aynı vergi konusu ile bağıntılı olarak ve
aynı vergilendirme dönemi için, benzer vergilerle vergilendirilmesidir.
Asıl kullanılan bu tanımdır. Çünkü UÇV’nin bütün
özelliklerini içeren (Tanımın en önemli özelliği tanımı yapılan kavramın bütün
özelliklerini taşıyor olması) en açık en güzel tanım OECD’nin tanımıdır. Bu
tanım aynı zamanda Hukuki çifte vergilendirmenin tanımıdır. Zaten UÇV denince
kastedilen aslında hukuki çifte vergilendirmedir. Şimdi bu tanımı alt
başlıklarına ayıralım.
(1)
Birden
Fazla Devletin veya Birden Fazla Devletin Siyasi Alt bölümlerine Ait
Vergilendirme Yetkilerinin Çakışması
Çifte Vergilendirmenin en önemli
unsurlarından biri, vergilendirme yetkilerinin çakışmasıdır. Vergilendirme
yetkisi, devletin ülkesi üzerindeki egemenliğine dayanarak, vergi alma
konusunda sahip olduğu hukuki ve fiili gücü olarak tanımlanabilir.
Vergilendirme yetkisi devlet egemenliğine dayandırılmaktadır.
Vergilendirme yetkisi, bizzat devlet tüzel
kişiliği tarafından kullanılabilineceği gibi, yerel idarelere ve federal devletlerde
federe devletlere, belli ölçüler içerisinde devredilebilinir. Devlet egemenliği
gibi, onun bir yansıması olan vergilendirme yetkisi de, kural olarak devlet
ülkesinin sınırları içerisinde geçerlidir. Devletlerin çeşitli ekonomik,
siyasal ve ticari ilişkileri sonucu uluslar arası alanda sık sık karşı karşıya
gelmeleri, vergilendirme yetkilerinin çakışmasına neden olur.
(2)
Vergi
Yükümlüsünün Aynılığı
Burada öğrenciler tarafından
çokça karıştırılan yükümlü ve yükümlülük kavramlarına bakmalıyız. Yükümlülük,
vergi kanunlarından doğan ödevlerin tamamıdır. Yani her kanun gibi vergi
kanunları da bize ödevler yükler. İşte biz buna yükümlülük ya da mükellefiyet
adını veriyoruz. Maddi vergi mükellefiyeti ve şekli vergi mükellefiyeti olmak
üzere iki tane yükümlülük vardır.
Maddi vergi mükellefiyeti
verginin para olarak ödenecek kısmıdır. Buna vergi borcu adı da verilmektedir.
Şekli vergi mükellefiyeti ise
nedir? Defter tutmak, fiş fatura belge düzenlemek, beyanname vermek gibi bunlar
şekle ilişkin ödevlerimizdir. Demek ki vergi kanunları mükellefi sadece vergiye
ilişkin borcun ödenmesinden yükümlü tutmuyor. Şekle ilişkin bir takım
ödevlerimiz de söz konusu. İşte bu mükellefin yükümlülüğüdür.
Mükellef ya da yükümlü kısaca tanımlamak gerekirse bu
ödevleri yerine getirmekle yükümlü olan kişidir. Ya da kanundaki tanımıyla
vergi kanunları gereğince kendisine maddi ve şekli bir takım ödevler düşen
kişiye yükümlü adı verilmektedir.
İki tür mükellef çeşidi vardır.
Bunlar kanuni yükümlü ve vergi sorumlusudur. Kanuni yükümlü, vergiye ilişkin ödevleri kendi nam ve hesabına
yerine getiren kişidir. Vergi sorumlusu
ise başkasının nam ve hesabına vergiye ilişkin ödevleri yerine getiren kişidir.
Biraz daha açık olarak söyleyecek olursak kendi nam ve hesabına vergi borcunun
ödenmesinden şekli bir takım ödevlerin yerine getirilmesinden sorumlu olan
kişiye kanuni yükümlü diyoruz. Başkasının nam ve hesabına vergi borcunun
ödenmesinden ve buna ilişkin şekli ödevlerin yerine getirilmesinden mükellef
olan kişiye de biz vergi sorumlu diyoruz. Aynı zamanda vergi sorumlusuna ceza
sorumlusu denir. Vergi sorumlusu denilen kişiler zaten yaptıkları ve
yapacakları ödemelerden vergi kesmek zorunda olan kişiler bu kişiler adına
vergi dairesine bu vergi borcunun yatırılmasından ve muhtasar beyannamesinin
düzenlenmesinden sorumludurlar. Ama bunun haricinde kişinin hasta olması, akli
dengesinin yerinde olmaması, bebek olması, çok yaşlı olması gibi durumlarda
vergi yükümlüsü olmasını engellemez. Ama vergi yükümlüsü vergiye ilişkin
ödevlerini yerine getiremeyince devlet veli ya da vasi atıyor. Kayyumlar da
aynı zamanda vergi sorumlusudur. Bu kişiler o kişi adına bu görevleri yapmakla
zorunlu oldukları için yapmadıkları zaman ortaya çıkan cezadan sorumludurlar.
Cezai devlet bunlardan alır ama gerekirse alamadığı zaman kanuni yükümlüden
alır. Kanuni yükümlünün rücu etme hakkına her zaman sahiptir. Ama devlet
alamadığı ve alması gereken ana parayı kanuni yükümlüden alacaktır.
Çifte vergilendirmenin
anlaşılabilmesi için bu kavramların çok iyi bilinmesi gerekiyor.
(3)
Vergi
Konusunun Aynılığı
Verginin konusu, üzerine vergi
konulan ve bu nedenle doğrudan ya da dolaylı bir şekilde verginin kaynağını
oluşturan ekonomik unsurdur.
Ancak, verginin konusu yalnızca
mal ya da hizmetlerle sınırlı değildir. Bir işlem, bir fiil, bir gelir, bir
sermaye vb. verginin konusunu oluşturabilir. Yasa koyucu gerek görürse o güne
kadar vergi ile hiç ilişkilendirilmemiş bir iktisadi unsur üzerinden vergi
alınmasını öngörebilir. Örneğin 1695 yılında İngiltere’de bekarlar üzerinden
vergi alınmış.
Yani verginin konusunun neyin
oluşturacağını önceden belirlenmesi mümkün değildir. Devlet dilediği taktirde o
güne kadar verginin konusu olmamış herhangi bir şeyi her zaman için vergi
konusu haline getirebilir.
(4)
Vergi
Türünün Aynılığı
Vergi türünün aynılığı çok
önemlidir Mesela bir kişi, iki ayrı devlet tarafından veya çok fazla devlet
tarafından bir kere gelir vergisi alındı, bir kere de servet vergisi alındı.
Bunlar, iki ayrı devlet tarafından aynı kişi üzerinden alınsa bile aynı konu
olmadığı için çifte verg,lendirme olmaz. Çifte vergilendirmeden söz edebilmemiz
için aynı vergi olması lazımdır.
(5)
Vergilendirme
Döneminin Aynılığı
Vergilendirme döneminin
aynılığını, vergiyi doğuran olayın gerçeklemesi zamanın aynılığı, olarak
anlamak gerekir. Vergilendirme döneminin aynılığını , ülkeler arasında çeşitli
vergi sistemlerindeki farklı düzenlemelere konu olan tarh zamanı, ödeme zamanı,
bütçe yılı gibi kavramlarla karıştırmamak gerekir
Ulusal Çifte
Vergilendirme
Aynı mükelleften aynı vergi konusu üzerinden aynı devletin
birden fazla vergi almasıdır. Federal devletlerde federe yönetim ile federal
devlet arasındaki yetki çatışmasından kaynaklanmaktadır.
Uluslararası çifte
vergilendirme
Aynı mükellefin aynı vergi konusu üzerinden birden fazla
devletin vergi almasıdır.
Uluslararası ekonomik çifte
vergilendirme
Aynı vergi konusunun farklı
vergi yükümlülerinin ellerinde birden fazla devlet tarafından
vergilendirilmesidir. Buna yol açan neden, genellikle vergi konularının farklı
devletlerde değişik biçimde tanımlanması ya da vergi matrahının değişik
yöntemlerle hesaplanmasıdır.
Örneğin, bir ülke vatandaşı
kişinin, bir başka üye ülkedeki kişiye ödediği tazminatın gider olarak
düşmesine izin verilmemesi halinde, tazminatın ödendiği ülkede kanunen kabul
edilmeyen gider olarak kabul edilirse bunun üzerinden vergi alınır, diğer
ülkedeki kişi açısından zate gelir olduğundan bunun üzerinden de vergi alınması
durumunda bu tip bir çifte vergilendirme ortaya çıkmaktadır.
Uluslararası hukuki çifte
vergilendirme
Uluslararası çifte
vergilendirme ile ifade edilmek istenen aslında hukuki çifte vergilendirmedir. Birden
fazla devletin vergilendirme yetkileri konusunda farklı ilkeler kabul etmeleri
nedeniyle aynı kişinin aynı vergi konusunun birden fazla defa
vergilendirilmesidir.
Hukuki Anlamda Çifte Vergilendirme, belli yükümlülerin
üzerine aşırı vergi yükü yüklemesi nedeniyle vergi adaletine ters düşmektedir.
1.Küreselleşme
Küreselleşme kavramı yeni
bir kavram değildir. Geçmişten günümüze kadar gelen ama özellikle iletişim,
ulaşım olanakları gibi teknolojik bir takım yeniliklerin sonucunda dünyanın
dönüşmesiyle birlikte çok daha görünür hale gelen bir kavramdır. Geçmiş dönemde
de bir sermaye bir yerden bir yere gidiyordu ama bu kadar yaygın değildi.
Küreselleşme kavramının yaygınlaşmasıyla birlikte de UÇV denen olgu ortaya
çıkmıştır.
2.Ülkelerin vergilendirme
yetkilerinin çatışması
Vergilendirme
yetkisi dediğimiz yetki ülkenin egemenliğinden kaynaklanan bir yetkidir.
Egemenlik, mülki egemenlik ve şahsi egemenlik olmak üzere ikiye ayrılır. Mülki egemenlik, bir ülkenin
egemenliğinin sadece kendi ülke sınırları içerisinde geçerli olmasıdır. Yani
devlet egemen güç olduğu için kendi ülke sınırları içerisinde dilediği hukuk
düzenini kurmakta ve uygulamakta hür ve özgürdür. Bunun istisnaları vardır.
Devlet ülke sınırları içinde de bu egemenliğinden vazgeçtiği durumlar söz
konusu olabilir. Buna örnek ülke içerisindeki elçilik binalarını verebiliriz. Şahsi egemenlik ise devletin
egemenliğinin ülke sınırları dışına taşmasıdır. Ama sadece kendisine
vatandaşlık ya da yurttaşlık bağıyla bağlı olan kişiler açısından taşıyor.
Devletin egemenliğinin mali alanda yansıması da vergilendirme yetkisidir.
Devlet egemen güç olduğu için vergilendirme yetkisi vardır. İşte UÇV’nin en
önemli nedeni devletlerin vergilendirme yetkisinin çatışmasıdır. Devletler
vergilendirme yetkilerini vergilendirme ilkeleri aracılığıyla uygularlar.
1.İkametgah İlkesi
Mükellefin
yerleşim yerine (ikametine) göre belirlenmesine yönelik bir ilkedir. Bir
kişinin ikemetgahının bulunduğu ülke tarafından ülkede hem yurt içi hem de yurt
dışında elde etmiş olduğu kazanç ve iratlarının tamamı üzerinden vergiye tabi
tutulmasıdır. İkametgah ilkesi kaynak ilkesi gibi devletin mülki egemenliğinin
sonucu olarak ortaya çıkar. Kaynak ilkesinden farklı olarak vergilendirme
yetkisi ikametgah ilkesine indirgenmiştir. İkametgahı esas aldığı için
şahsileştiriliyor ama mülki egemenliğinin sonucudur.
Vergilendirme
yetkisini bu ilkeye göre elinde tutan devlete ‘’mukim devlet’’, bu devlette
yerleşene de mukim denir.
2.Kaynak İlkesi
Vergi konusu ile hangi ülkede bağ kurulup vergiyi doğuran
olay hangi ülkede meydana gelmişse vergilendirmenin o ülkenin yetkisinde
olduğunu kabul eder. Mülki egemenliğin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
3.Vatandaşlık(Uyrukluk)
İlkesi
Bir devletin kendisi ile vatandaşlık ilişkisi içinde bulunan
kişilerin dünyanın neresinde yerleşmiş olurlarsa olsunlar ve dünya çapındaki
gelir ve servetlerini vergilendirme yetkisi veren ilkedir.
İlkelerin Türk Vergi Sisteminde Uygulanması
Gelir vergisi
Tam mükellefler için
şahsilik ilkesi uygulanmaktadır. Yani kişi dünyanın neresinde olursa olsun
kazancını yerleşim yerinin bulunduğu ve vatandaşı olduğu ülkeye verecektir.
Şimdi tam mükellef nedir ona bakalım. Tam mükellef gelir Vergisi Kanunu'na göre
Türkiye'de ikamet eden kişiler ile yurtdışında Türk devleti adına çalışan kişi
ve müesseselerdir. Türkiye’de ikamet edenler için şu iki koşuldan biri
olmalıdır:
1.
6 aydan fazla Türkiye’de bulunması (İstisnası
sporcular, bilim adamları, öğrenciler, sanatçılar, tutukluluk hali, hastalık
hali gibi durumlarda 6 aydan fazla Türkiye sınırları içirisinde bulunursa bile
tam mükellef olunmaz.)
2.
İkematgahın Türkiye’de bulunması
Bu iki koşuldan birisi gerçekleşirse mükellef tam mükellef
olmuş olur. Tam mükellefler için ikametgah ilkesi uygulanmaktadır..
Bu iki ilkeden birisi yoksa eğer
mükellef dar mükellef olmuş olur. Dar mükellefler için kaynak ilkesi uygulanır.
Yani mükellef sadece Türkiye’de kazandığı kazançlar için Türkiye’ye vergi
verir.
Kurumlar Vergisi
Tam
mükellef kavramı burada da karşımıza çıkmaktadır. Mükellefin kanuni veya iş
merkezi Türkiye’de ise tam mükelef olmuş olur. İkametgah ilkesi uygulanır. Hem
Türkiye içi hem Türkiye dışı edinmiş olduğu kazanç ve iratların tamamı
üzerinden vergiye tabidirler.
Kanuni merkez: İşletmenin kuruluş kanununda ya da kuruluş
sözleşmesinde belirtilen yerdir.
İş merkezi: İşletmenin işlerinin yoğunlaştığı yer.
Dar
mükellefte ise kazanç elde edilen ülke sadece vergilendirmektedir. Yani kaynak
ilkesi uygulanmaktadır.
Türk
vergi sisteminde gelir vergisinde tam mükellefiyette ikametgah ilkesi ve
uyrukluk ilkesi geçerlidir. Kurumlar vergisinde ise ikametgah ilkesi
geçerlidir. Çünkü kurumun vatandaşlığı olmaz.
Servet Vergileri
Emlak vergilerinde ve
motorlu taşıtlar vergisinde kaynak ilkesi geçerlidir. Veraset ve intikal
vergilerinde de Türkiye’de bulunan mallar için kaynak ilkesi, Türk
vatandaşlarına ait yurt dışındaki mallar içinde ikametgah ilkesi geçerlidir.
Eğer Türk vatandaşları yurt dışındaki mallarını yabancı birine veraset ederse
Türkiye vergilendiremiyor. Vergilendirebilmesi içinTürk vatandaşına veraset
etmesi gerekiyor.
Vergilendirme
yetkilerininin çatışması
UÇV’nin en önemli sebebi
devletlerin vergilendirme yetkilerinin çatışmasıdır. Tam mükellefiyette
ikametgah ve uyrukluk ilkesi geçerlidir. Bu iki ilkenin çatışması şöyle olur:
İki ikametgah ilkesinin çatışması: Yükümlü X’in Türkiye’de
ikametgahı var ve Almanya’da 6 aydan fazladır yaşıyorsa. Burada
hem Almanya hem de Türkiye tam mükellef olmasından dolayı vergilendirmektedir.
İki uyrukluk ilkesinin çatışması: Çifte vatandaş olma
durumunda olur. Yükümlü X hem Almanya’nın vatandaşı hem de Türkiye
Cumhuriyeti’nin vatandaşı ise olur.
Uyrukluk ve ikametgah ilkesinin çatışması: Yükümlü X Türkiye
vatandaşı olup Almanya’da 6 aydan fazla kalmış veya ikametgahı varsa her iki
ülke için de tam mükellefiyettir. Burada hem Almanya hem de Türkiye tam
mükellef olmasından dolayı vergilendirmektedir.
Tam mükellefiyiyetle
Dar mükellefiyetin çatışması
Burada ikematgah ilkesi ile
kaynak ilkesi çatışmaktadır. Örneğin ikametgahı Türkiye’de bulunan yükümlü X,
Almanya’ya gitti ve 6 aydan sürede kaldı. Burada Türkiye için tam mükellef,
Almanya için ise dar mükellef olmuş olur. Yükümlü X’in Almanya’daki gelirlerden
Türkiye ikametgah ilkesinden dolayı Almanya ise kaynak ilkesinden dolayı
vergilendirir. Tüzel kişiler için de merkezin bulunduğu devlet ile şubenin
açıldığı devlet arasında çatışma ortaya çıkar. Merkezin bulunduğu şirket
ikametgah ilkesinden dolayı, şubenin bulunduğu ülke de kaynak ilkesinden dolayı
vergilendirmek ister.
Çifte
Vergilendirmenin Ortadan Kaldırılması
UÇV istenen bir olgu değildir.
Vergilemede adalet ilkesine aykırı bir durumdur. Vergilemede adalet ilkesi,
toplum içerisinde yaşayan bireyler arasında adil bir şekilde dağıtılmasıdır.
Dikey ve yatay adalet olmak üzere ikiye ayrılır. Yatay adalet, aynı ödeme
gücüne sahip kişilerin aynı oranda vergilendirilmesidir. Dikey adalet, farklı
durumda olan kişilerin farklı vergilendirilmesidir.
Objektif vergi yükü, ödenen
verginin gelir içerisindeki payını ifade eden adedi bir katsayıdır. Ya da
ödenen verginin gelir içerisindeki oranı şeklinde tanımlanır. Günümüzde
objektif vergi yükü önemini kaybetmiş ve subjektif vergi yükü kavramı önem
kazanmıştır. Subjektif vergi yükü, verginin yükümlünün refahında meydana getirmiş
olduğu azalışı yükümlü tarafından bilinme derecesidir. Subjektif vergi yükünün
öğeleri:
1.Subjektif vergi yükünün en
önemli kavramı objektif vergi yüküdür. Objektif vergi yükü de subjektif vergi
yükünün içerisinde kalıyor.
2.Yükümlünün siyasi iktidarı
benimsemesi, vergi gelirlerinin nasıl kullanıldığı, o ülkede yolsuzlukların
olup olmadığı, halkın kamusal mal ve hizmet tercihleri ile devletin sunduğu mal
ve hizmetlerin uyup uymaması gibi bunların hepsi subjektif vergi yükünü
açıklar.
UÇV kapsamında yatay adalete ters
düşmektedir. Örneğin yükümlü X ve yükümlü Y olmak üzere iki tane yükümlümüz
var. Yükümlü X sadece Türkiye sınırları içerisinde vergi elde ediyor ve 1000
birim gelir elde etti. Yükümlü Y ise ülke sınırları içerisinde ve ülke
sınırları dışarısında gelir elde etti ve o da 1000 birim gelir elde etti. Her
ikisi de aynı miktarda gelir elde ediyorsa yatay adalet ilkesi olarak her
ikisinin aynı miktarda vergi ödemesi gerekir. Yükümlü X’in gelirinin %10’u
vergilendiriliyor ve 100 birim vergi vermiş oluyor. Yükümlü Y ise gelirinin
yarısını yurt içinden diğer yarısını yurt dışından elde ediyor. Yurt dışındaki
ülke 500 birim gelir için %10 vergi belirleyecek ve 50 birim vergi olmuş
olacak. Türkiye ise tüm gelirden %10 vergi belirleyecek ve Türkiye için 100
birim vergi ödeyecek. Toplamda ise 150 birim vergi ödemiş olacak. Biri 100
birim diğeri 150 birim ödeyeceği için yatay adalet ilkesi yerine getirilmemiş
olacaktır.
UÇV’nin en önemli etkisi yabancı sermaye akımlarını olumsuz yönde etkilemesidir. Çünkü yurtdışında gelir elde ettiği için fazla vergilendirilen kişi yurt dışında iş yapmak istemeyecektir. Bu durumda da dünya refahı azalacaktır. Bu yüzden yabancı sermayenin hiçbir şeyle karşılaşmadan serbest bir şekilde dolaşması istenir. Bu yüzden UÇV’nin ortadan kaldırılması gerekir.
Ulusal yöntemler
Bir ülke kendi iç hukukunda tek yanlı düzenlemeler yapmak
suretiyle çifte vergilendirmenin etkilerini önleyebilir. Yapılan düzenlemeler
devletlerin ulusal yasalarıyla vergilendirme yetkilerini tek yanlı olarak
sınırlandırmasını içerir.
Sınırlandırma açısından kanunlarımızda genel bir hüküm
olmamakla beraber çeşitli vergi kanunlarına çifte vergilendirmenin önlenmesine
veya giderilmesine yönelik çeşitli düzenlemeler yapılmıştır.
1.İndirim Yöntemi
(Matrahtan indirim yöntemi)
Bu
yöntem verginin matrahtan indirilmesine dayanmakta olup, genellikle gelir ve
servet vergilerinde uygulama alanı bulmaktadır. Buna göre, bir kişi yurt içi ve
yurt dışı gelirler veya servetler toplamı üzerinden yurt içinde vergilendirmeye
tabi tutulacaksa, yabancı ülkede ödenen vergilerin yurt içi ve yurt dışı
kazançlar toplamından indirilmesi öngörülür. Türk vergi sisteminde sadece
Veraset ve İntikal vergilerinde uygulanır. Matrahtan indirim yöntemiyle
mükerrer vergilemenin önüne geçilmek istense de mevcut düzenleme çifte
vergilendirmenin etkisini tamamen değil kısmen ortadan kaldırmaktadır.
2.Mahsup Yöntemi
(Vergiden indirim yöntemi)
Tam
mükelleflerin yurt içi ve yurt dışı gelirleri veya zilyetliğinde bulunan
servetler toplamı üzerinden yurt içinde hesaplanan vergiden yurt dışında
ödenmiş vergilerin mahsup edilmesi esasına dayanır. Tam mahsup yöntemi ve kısmi
mahsup yöntemi diye ikiye ayrılır. Tam mahsup yönteminde Dış ülkede ödenen
verginin tamamı hesaplanan vergiden düşülür. Kısmi mahsup yönteminde dışarıda
ödenen vergilerin sadece dış kaynaklı vergi matrahına isabet eden kısmı
indirilir. Ülkemizde kısmi mahsup yöntemi uygulanır. Şimdi bir örnekle çifte
vergilendirmeyi tam önleyen bu yöntemi somutlaştıralım.
Yükümlü X
Türkiyedeki kazancı
800 000
Yabancı ülkedeki kazancı 200 000
Toplam kazanç: 1 000 000
Vergi %20 200 000
(Türkiye’nin toplam gelir üzerinden hesapladığı vergi
Yükümlü X yurtdışındaki kazancından ötürü yurt dışındaki
ülkeye 60 000 TL ödemiş. Önce Yurtdışındaki kazancın toplam kazanca oranını
bulalım. 200 000/1 000 000= %20’si yurt dışı kazanç
Bu oran, gelir vergisinin yabancı ülkede elde edilen
kazançlara isabet eden kısmını hesaplamak üzere gelir vergisi olan 200 000
TL’ye uygulanırsa 200 000x%20=40 000 TL olduğu görülür. Yurt dışında ödenen
vergi 60 000 TL hesaplanan 40 000 TL’den yukarı olduğu için yurt dışında ödenen
60 000 TL’nin ancak 40 000 TL’si hesaplanan vergiden mahsup edilecektir.
3.İstisna Yöntemi
Yabancı
ülkedeki vergi konuları ve vergiyi doğuran olaylar yurt içinde dikkate alınmaz.
Vergi sadece ülke içindeki kaynaklar itibariyle alınır.
Vergileme
yetkisi yerleşim yeri ilkesine göre belirlenirse, bu ilkeye tabi olarak tam
mükellef sıfatıyla vergilendirilen kişinin yabancı ülkelerdeki gelir ve servet
unsurları vergiden istisna edilir ve hesaplama dışı kalır. Bir ülke
vergilendirme yetkisini vatandaşlık ilkesine göre belirlediğinde de bu
vatandaşından yabancı ülkedeki gelir ve servet unsurlarından vergi almamayı
tercih ettiğinde istisna yöntemini kabul etmiş olur. İstisna yönteminin Türk
vergi sistemindeki örnekleri:
-Resmi
daire ve müesseseler veya merkezi Türkiye’de bulunan teşekkül ve teşebbüslere
bağlı olup adı geçen daire, müessese, teşekkül ve teşebbüslerin işleri
dolayısıyla yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşları tam mükellef olarak
kabul edilmiştir. Ancak bu kurumlarda çalışan Türk Vatandaşları bulundukları
yabancı memleketlerde elde ettikleri kazanç
ve iratlar dolayısıyla gelir vergisi veya benzeri bir vergi ödemişler ise, bu
kazançları için ayrıca Türkiye’de gelir vergisine tabi olmazlar.
-Yurt
dışında çalışan Türk işçilerinin yurt dışında oturma veya çalışma izni
bulunması koşuluyla ikametgahlarının yurtdışı olacağı kabul edileceği ve dar
mükellefiyet esasına göre vergilendirilecekleri düzenlenmiştir. Dar mükellefler
Türkiye dışından elde ettikleri gelirleri Türkiye’ye beyan etmeyeceklerdir. -Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
Türkiye dışındaki mallarını ivazsız şekilde iktisap eden Türkiye’de ikametgahı
bulunmayan yabancı şahıslara intikal eden mallar veraset ve intikal vergisine
tabi tutulmaz.
-Serbest
bölgelerde imalat işi ile uğraşan kurumların elde ettikleri kazançlar Türkiye
tarafından vergilendirilmez.
Uluslararası Yöntemler
1.Uluslararası
Anlaşmalar
Tarafların çifte
vergilendirmeyi önlemek amacıyla yaptıkları iki taraflı hukuksal işlemdir. Daha
çok gelir ve servet vergileri itibariyle yapılmaktadır. Birden çok devletin
katılımı ile olur. TC adına bu anlaşmaları uygulamada hükümetler yapar. Ancak
devlet maliyesi bakımından bir yük getiren ve süresi 1 yılı aşan anlaşmaların
TBMM’ce bir kanunla uygun bulunması gerekir.
2.Uluslararası Çifte
Vergilendirmeyi Önleme Anlaşma Modelleri
UÇV’yi
önleme konusunda 1921 yılından itibaren çeşitli model anlaşma çalışmaları yapılmıştır.
Günümüze kadar süren çalışmalar bugün için uluslararası platformda iki modelin
geçerli olmasıyla sonuçlanmıştır. Bunlar iki tanedir.
OECD modeli (İktisadi
İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı)
Genel olarak vergilendirme
yetkisinin mükellefin yerleşim yeri devletine ait olduğu kabul edilmiştir.
Bu kurala kaynak ülkesine dayanan bazı istisnalar
getirilmiştir:
- 1.Gerçek kişi dışındaki
kişilerin gelirleri fiili iş merkezinin bulunduğu
- 2.Gayrimenkul varlıklardan
elde edilen gelirler varlığın bulunduğu
- 3.Servetler bu malların
bulunduğu
- 4.Belirli şartlar altında
bazı gelir unsurları faaliyetin icra edildiği ülkede vergilendirilir.
OECD modelinde kural yerleşim yeri, istisna kaynak ülkesi
olması dolayısıyla mükelleflerin yerleştikleri devlet tarafından
vergilendirilmesini ön planda tutar. Bu nedenle de özellikle sermaye ihraç eden
gelişmiş ülkeler lehine bir konum arz eder.
BM Modeli
Nispeten
OECD modelinin genel esaslarının geçerli olduğu bir model olmakla birlikte
yerleşim yeri ilkesi zayıflatılarak kaynak ülkenin vergilendirme yetkisine
ağırlık verir.
Vergi unsurlarının kaynağın
doğduğu ülkede vergilendirilmenin esas olması dolayısıyla BM modeli sermaye
ithal eden ülkeler tarafından tercih edilen bir modeldir. Bu nedenle de bu
model özellikle sermaye ithalatçısı az gelişmiş ülkeler için daha uygun
sayılmaktadır.
Türkiyenin çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları
Türkiye’nin 01.01.2020 tarihine kadar sonuçlandırdığı
uluslararası çifte vergilendirmeyi önleme anlaşma sayısı 90’a ulaşmış olup
bunların 85’i yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Anlaşmalar genel olarak gelir ve
servet üzeriden alınan vergiler konusunda yapılmıştır. Türkiye OECD modeline
göre anlaşmalar yapmakla birlikte BM modelinin hükümlerine de uluslararası
sözleşmelerde yer verilmesini sağlama çabası içinde olmaktadır.
Kaynakça
Şenyüz, D., Yüce, M., & Gerçek, A. (2020). Vergi
hukuku: genel hükümler. Ekin Basım Yayın.
Erdem, M., Şenyüz, D., & Tatlıoğlu, İ. (2020). Kamu
maliyesi. Ekin Basım Yayın.
Dar Mükellefiyet, Çifte Vergilendirme ve Mukimlik / Harun
Naci ÖZBEK
Uluslararası Çifte Vergilendirme ve Önleyici Düzenlemeler / Gökhan
TERZİ
VERGİLEMENİN ULUSLARARASI BOYUTLARINDAN ÇİFTE VERGİLENDİRME
SORUNSALININ TÜRK VERGİ SİSTEMİNE ETKİSİ / Öğr. Gör. Ferhan BERKAY, Doç.Dr.
Ramazan ARMAĞAN
Vergilendirme Yetkisinin Sınırlandırılması ve Uluslararası
Çifte Vergilendirme: ABD – Türkiye Karşılaştırması /Dr. Öğretim Üyesi Gökçe
MARAŞ, Merve Dilara BOYNER
VERGİLENDİRME YETKİSİNİN SORUNSALI: ÇİFTE VERGİLENDİRME(
Çeşitleri ve Önleme Yöntemleri ) / Doç. Dr. Engin ÖNER
ULUSLARARASI ÇİFTE VERGİLENDİRME SORUNU / MURAT ÇUBUKÇU
Blogumun instagram hesabını takip etmek istersen buraya tıklayabilirsin.
0 Yorumlar