(Haziran 2020'de yazdığım yazı. Pek bir şey beklemeyin.)
Size bugün bahsedeceğim kitap Freud’un fikir
babası olan Arthur Schopenhauer’ın Aşkın Metafiziği isimli kitabı. Bordo Siyah
yayınlarından olan baskısını Akkılıç Kütüphanesinden alıp okudum. Şimdi gelelim
kitaba.
Kitap 5 bölümden oluşuyor. İlk 4 bölümde daha
çok kadın erkek arasındaki ilişkilere değinilmiş. Son bölümde de kitabın
yazıldığı zamanlarda (18. Yüzyıl) Avrupa’da pek hoş karşılanmayan ve yaptırımı
ömür boyu hapis olan oğlancılık konusundan bahsedilmiş.
İlk kısımda yazar kadınları aşağılayacak nitelikte
cümleler kuruyor. Kadının rolünün erkeğe itaat etmek olduğu, çocuğuna bakmalı,
yemek yapmalı falan filan. Yazarın buradaki fikirlerine katılmıyorum. Erkek
egemen bir toplumda çıkartılmış yasalara göre yaşamaları ne kadar doğru sizce?
Öncelikle kadına bir fırsat vermemiz gerek değil mi? Daha baştan senin görevin
budur dersek hangi kadın bu görevini sorgulayabilir ki? Kendisine başka
seçenekler sunulmadan verilen bu görevleri çok da kadının doğası böyle diyerek
geçiştirmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Sonraki bölümlerde ise kadın erkek arasındaki
aşktan bahsediyor. Aşk gibi soyut bir kavramı yazar somutlaştırmaya çalışmış.
Neden insanın aşık olduğunu ve bir kişi ile birlikte olduğunu kendince
yorumlamış. Mesela Arthur aşkın aslında varolma sebebinin gelecek nesillere
genlerimizi aktarmaktan geçtiğinden bahsediyor. Ya da bir erkeğin genç bir
kadını çekici bulma sebebini genç kadının doğurganlığının daha yaşlı bir
kadının doğurganlığından daha fazla olmasına bağlıyor. Evet belki bazı
noktalarda haklı olabilir ama aşk dediğimiz soyut bir kavramı iki artı iki
eşittir dört diyecek kadar bir şekle sokmak ne kadar doğru? Ne yani aşık
olduğum insanı aslında ben seçmiyorum bana sunulan bir kalıbı mı sadece
buluyorum? Açıkçası her zaman böyle olmuyordur demek istesem de yazar o kadar
çok varyanata girmiş ki bazı durumlarda hak vermeden edemedim. Mesela çok
çirkin bir erkeğin yanında çok güzel bir kızın olması gibi absürt bir durumu
(Tabi parası için birlikte olan kadınları bahsetmiyoruz) bile açıklamış.
Arthur’un her fikrine katılmasam da kendince her şeyi mantığına oturtmuş
diyebilirim.
Kitapla ilgili bahsedeceklerim bu kadar.
Kitabı açıkçası okurken zorlandım. Bazı yerlerde geriye dönüp tekrar okuma
gereksinimi hissettim. Fark ettim ki felsefe ile ilgili bilgim azmış. Bundan
sonra bu konuda kendimi geliştirmeye karar verdim. Hatta bunun için ilk olarak
Sofinin Dünyası kitabını okuyacağım. Neyse lafı daha fazla uzatmadan burada
konuşmamı bitireyim.
0 Yorumlar